Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil tarafından kaleme alınan Osmanlıda Kurban Bayramı makalesi ;
Peygamber efendimiz Medine ye hicret ettikten sonra buranın sakinlerinin İran menşeli Nevruz ve Mihrican bayramlarını kutladıklarını görmüştü.
Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle Kurban ve Ramazan bayramlarıyla değiştirmiştir, buyurmuştur. Böylece İran dan gelme bu iki bayramın kutlanmasını Müminler için yasaklarken onlara Ramazan ve Kurban bayramı adıyla iki bayramı müjdelemiştir.
İşte Arapça ıydü l fıtr denilen Ramazan bayramı gibi ıydü l-adha şeklinde adlandırılan Kurban bayramı da hicretin ikinci yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Hicri takvimin son ayı olan Zilhiccenin onunda başlayan ve dört gün devam eden kurban bayramı, bu günlerde kurban kesildiği için bu adla anılmıştır.
Kurban bayramı Hazreti İbrahim in, oğlu İsmail i kurban etmek istemesi ve Hazreti İsmail in de buna razı olması, nihayet Allahü teala ya gösterilen büyük sadakatin karşılığı olarak hayvan kurban edilmesinin hatırasını taşımaktadır. Müminler bu günlerde kurban kesmek suretiyle bu iki peygamberin Allahü teala ya karşı verdikleri başarılı imtihanın sevincini yaşamaktadırlar.
Özellikle hacca gidenler ifa ettikleri hac ibadeti sırasında bu hatıraları bizzat yerinde başka hatıralar ile de takviye ederek Kurban bayramının sevincini daha büyük bir heyecanla tadarlar.
Kurban bayramının en heyecan verici tarafı kurbanlık koç veya diğer hayvanların seçimi ve alınmasıdır. Osmanlıda kurbanlıklar, Rumeli ve Anadolu dan İstanbul yakınlarına getirilir ve getirilecek koyunların miktarı ve ne zaman İstanbul da olacağının yetkili makamlara bildirilme zorunluluğu vardı. Kurbanlıkların İstanbul içerisine girmesine izin verildiğinde sokaklar kurbanlıklarla dolardı. O dönemler İstanbul a getirilen koyun sayısı, seksen ile yüz otuz bin arasında değişirdi.
Kişi eğer zenginse, yalnız kendine değil bunun yanında eşi, çocukları ile gelin ve damat gibi yakın akrabasına, merhum olan baba ve validesine veya yine vefat etmiş hanım ve evlatlarına birer büyük koyun alırdı. Bunlar üç-beş gün hanenin ahır bölümünün bahçesinde beslenirdi. Bu kurbanlıkların yavrulu olmamalarına, gözlerinin sağlam olmasına, boynuzlarının kırık veya herhangi bir azasının noksan bulunmamasına çok dikkat edilirdi. Osmanlı geleneğinde ev sahibinin gücü varsa kendi ev halkı yanında kendine yakın olan konak dışı kimselere de kurbanlık hediye etmesi de adettendi.
Hatta kurbanlığın çok güzel olmasına dikkat edildiği gibi özel olarak da süslenirdi. Belki de evin çocuklarının kurbanlık hayvan kadar sevdiği ikinci bir hayvan olmamıştır. Onunla o kadar özdeşleşirlerdi ki sanki onun yerinde hep kendilerini düşünür olurlardı. Bu itibarladır ki Türklerde Allah yolunda kurban olma yolu Cihaddan geçtiği için gaza ve cihad duygusu çok gelişmiştir.
Bayramlara önceden hazırlanılması, bu günlerde temiz ve güzel elbiselerin giyilmesi, gusledilmesi, dişlerin misvaklanması, güzel kokular sürülmesi, güler yüzlü olunması, Kurban bayramında ilk olarak kurban etinden yenilmesi, bayram namazına mümkünse yürüyerek gidilmesi ve dönüşte başka bir yolun kullanılması, çokça sadaka dağıtılması ve namaza giderken tekbir getirilmesi sünnet olan işlerden olup müminler bunları gönülden bir aşk ve şevk içinde yerine getirirlerdi.
Bayram namazları ise büyük bir huşu, azamet ve ihtişam içinde tekbirler getirilerek kılınırdı. Namazdan sonra ilk tebrikleşmeler cami içerisinde başlar, tanıdıklar burada, el öperek, musafaha ederek bayramlaşırlar çıkışta da ulema veya meşayihin yahut yaşça ileri olanların ellerini öpüp dualarını alırlardı.
Bayram namazından sonra eve dönülmeden önce mezarlığa gidilir yakınların kabri ziyaret edilir Fatiha ve Kur an-ı Kerim okunurdu. İstanbul da sur dışındaki mezarlığın bayram sabahları aşırı derece kalabalık olduğunu ve İstanbulluların servilerin hışırtıları arasında Kur an-ı Kerim tilavet ettikleri kaynaklarda yazılıdır.
Sarayda bayram
Bayramlar Osmanlıda köyden saraya aynı coşku ve aynı heyecanla karşılanırdı. Sadece törenleri değişik olurdu. Ramazan bayramında olduğu gibi Kurban bayramında da belli kurallarla bayram merasimleri aynen cereyan ederdi.
Bayram sabahı Padişah namaz kılmak üzere saray kapısından çıkarken, alkış erleri: "Uğrun hayr ola, yardımcın Allah ola, Hak teala Efendimize ömürler vere, devletinle çok yaşa!" diye hep birden seslenir ve alkış tutarlardı.
Bayram alayı ihtişamla ilerleyerek, Ayasofya veya Sultanahmet câmiine yaklaştığı zaman çavuşlar tekrar öne geçip, atından ineceği sırada pâdişâhı: "Maşaallâh! Ömr-i devletinle çok yaşa!" nidâlarıyla alkışlarlar; câmiden çıkarken ve "Bâb-ı hümâyûn"a yaklaşırken de yine: "Uğrun hayr ola!.." dûasıyla karşılarlardı.
Cami dönüşü padişah bütün zengin Müslümanlara emredilen dini vecibeyi yerine getirmek üzere Has oda nın yakınında kurulmuş bulunan çadıra giderdi. Beyaz hadım ağaları, evvelce alınmış ve hazırlanmış başları taşlı tüylerle süslü on koçu getirirlerdi. Silahdar Ağa hayvanları tutarken Çuhadar Ağa, padişaha gümüş bir tepside, kabzaları musline sarılı dört bıçak takdim ederdi.
Padişah hayvanlardan iki veya üçünü Bismillahi Allahü ekber diyerek bizzat kendi eliyle keserdi. Kesilen kurbanın böbreği çıkarılıp ızgara yapılırdı. Padişah dualar ede ede bu kurban etinden tadardı. Öteki koçlar müteakip iki gün içinde Darüssaade Ağası tarafından kesilirdi.
Kurban etleri sadakalarla birlikte fakirlere dağıtılırdı.
Her sene bayramlarda padişahın huzurunda oynanan cirit oyunlarında da on iki tane kurban kesilmesi adetti.
Dualar edildikten sonra padişah bir taraftan kurban etinden yenmek üzere hazırlık yapılırken kendisi içeri hareme giderdi.
Padişah hizmetli saray kadınlarının her birine çeşitli hediyeler verirdi.
Iyd-ı adhâya eriştirdin bizi
Sana çok hamd ü şükürler ey Kerim
Zevk-i a lâya eriştirdin bizi
Sana çok hamd ü şükürler ey Kerim