Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki ilk münasebetler XV. yüzyılda III. İvan zamanında Kırım hanı Mengli Giray zamanında ticari nedenlerle başlamıştır. Bu dönemlerde siyasi, askeri ve ekonomik yönlerden güçlenmeye başlayan Rusya, Osmanlı Devleti ile münasebetlerini bozmamaya azami gayret göstermiş ve bu doğrultuda elçileri aracılığıyla Osmanlı Devleti ile ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır.
Kuruluşundan itibaren Baltık ve Karadeniz’e çıkabilme idealleri içinde olan Rusya XVI. yüzyılda o dönemin siyasi yapısını da çok iyi değerlendirerek Astrahan ve Kazan gibi toprakları ele geçirdi. Rusların bu başarısı onların ileri de siyasi ve askeri bakımdan önemli bir güç haline geleceklerinin göstergesi sayılıyordu. Fakat bu dönemde gücünün zirvesinde olan Osmanlı Devleti, Rusya’nın bu faaliyetlerinin farkında olmakla beraber dünya siyasetine yön veren bir devlet için önemli bir tehlike oluşturamayacağı kanaatini taşımaktaydı.
XVII. yüzyılın başından itibaren Osmanlı - Rus ilişkileri bir önceki yüzyıla oranla daha farklı bir döneme girdi. I. Petro’dan itibaren Rusya, ileri bir toplumun gerektirdiği gelişmeleri gerçekleştirirken Osmanlı Devleti ise tam aksine bir yola girmekteydi. Bunun neticesinde de Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki ilişkiler Rusya lehine gelişiyordu. Ancak Rusya yinede Osmanlı Devleti ile doğrudan askeri bir teması göze alamıyordu. Ruslar bundan dolayı Azak Kalesi’ni alamaya yönelik girişimlerde direkt olarak kendileri hareket etmek yerine himayeleri altındaki Kazakları bu yönde teşvik ettiler ve böylece Ruslar dolaylı da olsa Osmanlılar karşısında ilk güç denemesini Azak Kalesi’ni alarak gerçekleştirdiler. Ancak burasını daha sonra geri vermek zorunda kaldılar.
XVIII. yüzyıl başlarından itibaren Boğazlar’ı ele geçirmeyi Kafkaslara ve Balkanlara hakim olmayı, Ege Denizinden Akdeniz’e, Doğu Anadolu üzerinden de Basra Körfezi’ne sahip olmak suretiyle büyük bir imparatorluk kurmayı kendilerine geleneksel bir politika haline getiren Rusya bunu gerçekleştirmek için Osmanlı Devleti ile uzun yıllar çeşitli aralıklarla devam edecek savaşlar yapmaya başlamışlardı. Ruslar yine bu tarihi emellerini gerçekleştirmek amacıyla Osmanlı tebaası olan Hıristiyanları özellikle Ortodoksları himaye ederek bu yolla Osmanlı Devleti’ni nüfuzları altına almaya çalışmışlardır. Yine bu dönemde Rus donanması Osmanlı donanması ile boy ölçüşebilecek bir konuma gelmiştir ve Çeşme açıklarında Türk donanmasını tahrip ederek bu gücünü göstermiştir. Böylece Akdeniz’de önemli bir güç olma yolunda ilk adımlardan birini atmış olmaktadırlar.
XIX. yüzyıla gelindiğinde iç ve dış birçok sorunla karşı karşıya Osmanlı Devleti ile Rusya arasında ilişkiler yine uzlaşma ortamından uzak bir şekilde gelişmekteydi. Rusya bu yüzyılda da devlet politikası haline getirdiği ve bu yolda bir hayli ilerleme kaydettiği Balkanlar, Doğu Anadolu ve Boğazlar üzerindeki faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Bu amaçla 1806 – 1812, 1828- 1829, 1853 – 1856 ve 93 Harbi olarak da bilinen 1877 – 1878 savaşlarını gerçekleştirdi. Osmanlı Devleti artık bu yüzyılda denge politikası izleyecek özellikle tarihi düşmanı olan Rusya karşısında Avrupa devletlerinin de zaman zaman yardımlarını alarak topraklarını korumaya çalışmıştır.
[gizle]XIX.yüzyıldan sonra özellikle I. Dünya Savaşına kadar Ruslarla büyük bir savaş yaşanmamıştır. [/gizle] Kafkas cephesinde karşı karşıya gelen iki devlet arasındaki mücadele Rusya’da 1917 yılında meydan gelen ihtilal dolayısıyla sona ermiştir. Milli Mücadele dönemine gelindiğinde ise Ruslar daha çok kendi çıkarlarına uygun olarak Osmanlı Devleti ile dostane ilişkiler kurmuş ve Anadolu’daki Milli Mücadeleyi desteklemiştir.