13. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu’da küçük çapta bir beylik olarak kurulan Osmanlı Devleti, uygulamalarının kaynağını İslam dininin esaslarından alan ve büyük ölçüde İslam hukukuna dayanan bir sistemle yönetilmekteydi. Bununla birlikte padişahlar zaman zaman törelere yani örfi kurallara da başvurmaktaydılar. Ayrıca Osmanlı Devleti kuruluş ve yükselişe geçiş zamanlarında tebaası dışındaki Müslümanlara yaptırım yapma hakkına sahip olamamaktaydı. Bunun gerçekleşebilmesi için ise Osmanlı Devleti’nin o sıralarda Mısır’da hüküm süren Memluk Devleti’nin elinde bulunan halifelik müessesesini ele geçirmesi gerekmekteydi. İşte bu olay fiilen 1517 senesinde Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır’ı topraklarına katmasıyla mümkün oldu ve bu tarihten sonra Osmanlı hükümdarları İslam dünyasının da halifesi oldular.
Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı Devleti’nin eline geçen bir güç olarak halifelik müessesesi her padişahın aynı oranda yaklaşımıyla değerlendirilmemiş, bazı padişahlar bu müesseseyi ya çok az kullanmışlar yahut hiç kullanmamışlar, bununla birlikte bazı padişahlar da bu müesseseyi çok etkili bir biçimde kullanmışlar ve siyasetlerinin başlıca unsuru haline getirmişlerdir.
İşte 1876 yılında Osmanlı Devleti’nin çok zor durumda olduğu bir zamanda otuz dördüncü hükümdar olarak tahta çıkan Abdülmecid Han’ın oğlu Sultan II. Abdülhamit, Osmanlı tarihinde halifelik müessesesini en etkili bir biçimde kullanan Osmanlı padişahı olarak dikkati çekmektedir. Özellikle bu dönem göz önüne alındığında halifelik müessesesini kullanma ve siyasetlerinde başlıca amil yapmanın Sultan Abdülhamit’in başlıca siyaseti olduğu görülecektir.
[gizle]Osmanlı Devleti’ne resmi olarak Yavuz Sultan Selim’in Mısır fethinden sonra geçtiği kabul edilen halifelik makamını bütün padişahlar içerisinde en etkili olarak kullanan Osmanlı hükümdarı Sultan II. Abdülhamit olmuştur.[/gizle] Sultan Abdülhamit, bu makamı Osmanlı Devleti’nin çıkarları yanı sıra özellikle İngiliz ve Ruslarla birlikte diğer sömürgeci devletlere karşı Osmanlı tebaasını korumak amacı da gütmüştür.
Otuz üç yıllık saltanatı boyunca Osmanlı Devleti’nin çöküşünü durdurmak ve Batılı güçlerin Müslümanlar üzerindeki hedeflerine mani olmak için Sultan, Avrupalı devletler arasında denge siyaseti güderken, dış siyasetinin en önemli dayanağını İslamcılık üzerine kurmuştur. Sultan Abdülhamit, İslamcılık siyasetini uygularken devrin tanınmış fikir ve ilim adamlarından yararlanmış, Müslümanların birleşmesini büyük bir özlemle tasavvur etmiştir.
Tarihçi Talha Gönülalan'ın "II. Abdülhamit ve Hilafet" isimli çalışmasından alıntıdır.
Tarihonline.com sitemizde önümüzdeki zamanlarda yer alacak olan yazılarda da Abdülhamit’in bu siyaseti neden tercih ettiği ve nasıl kullandığı incelenmeye çalışılacak, bu siyasetin sebepleri bulunduktan sonra sonuçları üzerinde de durulacaktır.